SONZUZ NUR - Mekke'nin Fethi
   
Menü
  Ana Sayfa
  Bize Destek Olun
  Sitemizdeki Yenilikler
  Multimedya
  İlahi Dinle
  Videolar
  Sesli Sohbetler
  Mübarek Aylar Günler Geceler
  Berat Kandili
  Ramazan Ayı
  Mute Savaşı
  Kadir Gecesi
  Peygamberlerin Hayatı
  Hz.Adem
  Hz.Yahya
  Hz.Şit
  Hz.Davud
  Din ve İnsan
  Allahtan Korkmak
  Dinimiz
  İnsan
  İbadetin Önemi
  Hz.Muhammed(s.a.v) Geniş Hayatı
  Doğumu
  Soyu(Nesebi)
  Sütannede
  Medine Ziyareti
  Ebu Talip'in Himayesi
  Şam Seyehati
  Ficar Savaşı
  Hz.Hatice ile Evlenmesi
  Hayber'in Fethi
  Mekke'nin Fethi
  Reklam
  DOST SİTELER

Hudeybiye Muâhedesinin Bozulması
Hudeybiye Barış Anlaşması, Müslümanlarla Kureyş arasında yapılmıştı. Anlaşma şartlarına göre, diğer Arap kabîleleri, iki taraftan birinin himâyesine girmekte, anlaşıp birleşmekte serbesttiler. Buna göre, Huzâa kabîlesi, Müslümanların Benî Bekir (Bekir oğulları) kabîlesi de Kureyş'in himâyesine girmişti.
Hicretin 8'inci yılı Şaban ayında, Benî Bekir kabîlesi, Peygamberimizin himâyesinde bulunan Huzâa kabîlesine ansızın bir gece baskını yaptı. Esâsen iki kabîle arasında öteden beri düşmanlık vardı. Bu baskında Benî Bekir, Kureyşten yardım ve teşvik görmüş, hatta İkrime, Safvân ve Süheyl.. gibi ileri gelen bir kısım Kureyş gençleri baskında bizzat bulunmuşlardı. Baskın sonunda Huzâalılardan 23 kişi ölmüş, sağ kalanlar Harem-i Şerîf'e sığınarak kurtulabilmişlerdi.
Bu olay üzerine Huzâalılar, 40 kişilik bir heyetle Medine'ye geldiler. Rasûlüllah (s.a.s.)'a durumu anlatıp yardımını istediler.
Huzâalılarla Müslümanlar arasında ötedenberi dostluk vardı. Bu dostluğun temeli, İslâm'dan öncesine kadar uzanıyordu. Bu sebeple Huzâalılar, Müslümanlarla ilgili, Mekke'de olup biten her şeyi Rasûlüllah (s.a.s.)'a gizlice bildirirlerdi. Hendek Savaşı hazırlığını da onlar haber vermişlerdi.
Huzâa kabilesine yapılanlardan, Rasûlüllah (s.a.s.) son derece üzüldü. Kendilerine yardım edeceğini va'detti. Kureyş'e derhal bir elçi göndererek:
Öldürülen Huzâalılardan diyetlerinin ödenmesini, veya
Benî Bekir Kabîlesinin himâyesinden vazgeçilmesini istedi.
İki şarttan biri kabûl edilmediği takdirde, Hudeybiye Anlaşmasının bozulmuş sayılacağını, bildirdi.
Kureyşliler, ilk iki şartı kabûl etmeyip Hudeybiye anlaşmasını bozduklarını bildirdiler. Daha önce fiilen bozdukları antlaşmayı, böylece resmen de bozmuş oldular. 
Müslümanlığın temeli, "Tevhid İnancı" dır. Tevhid İnancı'nın, yeryüzünde en büyük âbidesi, Mekke'deki Kâbe'dir. Ancak bu kutsal yer, putlarla doldurulmuş, putperestliğin merkezi hâline getirilmişti. İslâm güneşi doğalı 20 yıl olmuştu. Artık, Mekke'nin şirkten kurtulması, Kâbe'nin putlardan temizlenmesi gerekiyordu.
Rasûlüllah (s.a.s.), Hicretin 8'inci yılı, Ramazan'ın 10'uncu Pazartesi günü 10 bin kişilik muazzam bir ordu ile Medine'den çıktı.(319) (1 Ocak 630) Yolda katılan birliklerle, ordunun sayısı daha sonra 12 bine yükselmişti.(320) O gün Rasûlüllah (s.a.s.) ve ashâbı oruçluydu. Yola çıktıktan sonra oruçlarını bozdular. (321)
Rasûlüllah (s.a.s.)'ın amcası Abbâs Müslüman olmuş, fakat Müslümanlığını gizliyerek Mekkede müşrikler arasında kalmıştı. Böylece Mekke'deki haberleri gizlice Rasûlüllah (s.a.s.)'e ulaştırıyordu. Artık Mekke'de yapılacak iş kalmamıştı. Hîcret için Mekke'den çıktı, fakat yarı yolda Fetih Ordusuyla karşılaştı. Eşyâsını çocuklarıyla Medine'ye gönderip O da orduya katıldı. Rasûlüllah (s.a.s.) Abbâs'ın gelişinden memnun oldu.
- Peygamberlerin sonuncusu ben oldum, muhâcirlerin sonuncusu da sen; diye iltifatta bulundu.
Mekke'ye bir konak (yaklaşık 16 km.) mesâfede "Merru'z-zahrân" denilen yerde karargâh kuruldu. Rasûlüllah (s.a.s.), ortalık kararınca burada ordu mevcûdunun sayısınca ateş yakılmasını emretti. Böylece, ordunun haşmetini Kureyş'e göstermek istiyordu.
Yollar iyice tutulduğu için, İslâm ordusu Merru'zahrân'a gelinceye kadar Mekkeliler hiç bir haber alamamışlardı. Müslümanların yaklaştığını duyunca ne yapacaklarını şaşırdılar. Ebû Süfyân durumu anlamak, Müslümanlar hakkında bilgi edinmek istiyordu. Yanına bir kaç kişi alarak, Mekke'den çıktı. Uzakta yanmakta olan ateşler, hacıların, Arafatta arefe gecesi yaktıkları ateşlere benziyordu. Merakla ateşlere doğru ilerledikleri sırada Rasûlüllah (s.a.s.)'ın muhâfızları tarafından yakalanarak Peygamber Efendimizin huzûruna getirildiler, Rasûlüllah (s.a.s.)'a karşı en çok kin besleyen Mekke'nin resi Ebû Süfyân burada müslüman oldu. Artık Mekke fethedilmiş demekti. Belki hiç mukavemet görülmeyecekti. Hz. Abbâs:
- Yâ Rasûlallah, Ebû Süfyân övünmeyi sever, iftihâr edebileceği bir lütufta bulunsanız, demişti. Rasûl-i Ekrem:
- Her kim Ebû Süfyân'ın evine girerse, emniyettedir. Her kim kendi evine kapanır, ordumuza karşı koymazsa, emniyettedir. Her kim Harem-i Şerîf'e girerse, emniyettedir. Ebû Süfyân bunu ilân etsin, buyurdu.(322) Daha dün, İslâm düşmanlarının lideri olan kişi, bugün Rasûlüllah'ın emirlerini tebliğ etmekle iftihâr edecek, şeref kazanacaktı.
Merru'z-zahrân'dan hareket edileceği sıra Rasûlüllah (s.a.s.) Hz. Abbas'a:
- Ebû Süfyân'ı yolun dar bir yerine götür, İslâm ordusunun ihtişâmını görsün, diye emretti.
Hz. Abbâs, Ebû Süfyân'ı, ordunun geçeceği dar bir geçit yerine oturttu. Mücâhidler sırayla alay alay Ebû Süfyân'ın önünden geçtikçe Ebû Süfyân'ın yüreği burkuluyor, geçen her kafilenin hangi kabîle olduğunu soruyordu. Hz. Abbâs:
- Bunlar Gıfâr kabîlesi, şunlar Cüheyne.. diye geçen kabîleleri bir bir anlattıkça Ebû Süfyân:
- Şaşılacak şey, bunlarla benim aramda ne düşmanlık var ki , buraya kadar gelmişler, diye hayretini ifâde ediyordu. Bir ara:
- Yâ Abbâs, kardeşinin oğlunun saltanatı ne kadar da büyümüş, dedi. Hz. Abbâs:
- Hayır, bu saltanat değil, nübüvvettir, diye cevâp verdi.
Nihâyet, Ebû Süfyân'ın daha önce benzerini görmediği bir birlik geçti. Bunlar, ensârdı. Başlarında Sa'd b. Ubâde sancağı taşıyordu. Son gelen birlik, sayıca hepsinden azdı. Bu birlikte Rasûlüllah (s.a.s.) ile ensar ve muhâcirlerden en yakın arkadaşları vardı. Rasûlüllah (s.a.s.)'in sancağını Avvâm oğlu Zübeyr taşıyordu.
Ensâr alayı, Uhud ve Hendek Savaşları'nda müşrik ordusunun başkomutanı Ebû Süfyân'ın önünden geçerken Sa'd b. Ubâde:
- Ey Ebû Süfyân, bugün en büyük kıtal günüdür, bu gün Kâbe'de kan dökmenin helal kılındığı gündür, demişti. Ebû Süfyân Sa'd'ın sözlerini Rasûlüllah (s.a.s.)'a nakletti. Hz. Rasûlüllah (s.a.s.):
- Sa'd yanlış söylemiş, bugün Cenab-ı Hakk'ın Kâbe'yi yücelteceği gündür. Bugün Kâbe'nin tevhid elbisesine bürüneceği gündür, buyurdu.(323) Sa'd'ın kan dökmesinden endişelendiği için, hemen Hz. Ali'yi gönderdi, ensâr sancağının Sa'd'dan alınıp oğlu Kays'a verilmesini emretti.(324)
Müslüman mücâhidlerin geçit resmini baştan sona seyreden Ebû Süfyân, Mekke'nin tesliminden başka çâre olmadığını anladı. Hz. Abbas'tan ayrılarak, hemen Mekke'ye döndü. Harem-i Şerif'e vardı. Heyecân içinde kendisini bekleyen Mekkelilere yüksek sesle hitâbetti:
- Muhammed (s.a.s.) , karşı koymamıza imkân olmayan bir ordu ile geliyor:
1) Her kim Ebû Süfyan'ın evine gelirse emniyettedir.
2) Her kim silahını bırakır, evine kapanırsa emniyettedir.
3) Her kim, Harem-i Şerîf'e sığınırsa emniyettedir. Ey Kureyş, Müslüman olunki, selâmet bulasınız...
Ebu Süfyân'ı dinleyenler, şaşırıp kaldılar. Her gün Müslümanlığın aleyhinde bulunan bu adam, şimdi herkese "müslüman olun", diyordu. Herkeste bir telâş başladı. Kimisi küfrediyor, kimisi bağırıp çağırıyor, kimi de mukavemet için hazırlanıyordu. Çoğunluk ise Ebû Süfyân'ın sözlerine uyup evlerine çekildiler. Bir kısmı da Harem-i Şerîf'te ve Ebû Süfyân'ın evinde toplandılar.
Rasûlüllah (s.a.s.), Mekke'ye girmeden önce, "Zî Tuvâ" denilen yerde durdu. Ordusunu dört kısma ayırıp her birinin gireceği yerleri tâyin etti. "Sakın savaşa girmeyin, saldırıya uğrayıp mecbûr kalmadıkça kan dökmeyin..." diye tenbihte bulundu.
Sekiz yıl önce, yurdundan üç kişilik bir kafile ile nasıl ayrılmıştı, şimdi nasıl bir ihtişâmla dönüyordu. Rasûlüllah (s.a.s.) devesinin üstünde bütün bunları düşünüyor, mağrûr bir fâtih gibi değil, son derece mütevâzi bir halde, başı secde eder gibi, devenin boynuna yapışmış, tesbih, tehlil ve duâ ile, Cenâb-ı Hakk'ın sonsuz lütuflarına şükrederek ilerliyordu.
Bütün birlikler, kan dökmeden Mekke'ye girdiler. Yalnızca Velîd oğlu Hâlid'in komuta ettiği birlik tecâvüze uğradı. Kureyş'in azılılarından Ümeyye oğlu Safvân, Amr oğlu Süheyl ve Ebû Cehil'in oğlu İkrime bir çete kurdular. Hâlid'in birliklerini Mekke'ye girerken ok yağmuruna tutarak iki müslümanı şehid ettiler. Bu durumda Hâlid, saldırganlar üzerine hücûm ederek, bir hamlede onüç tanesini öldürdü, diğerleri dağılıp kaçtılar.
Rasûlüllah (s.a.s.) kan döküldüğünü duyunca üzüldü. Fakat, tecâvüzün müşriklerden başladığını öğrenince:
- İlahî takdir böyleymiş, buyurdu.
Rasûlüllah (s.a.s.) çadırını Kinâneoğulları yurdunda "Hacûn" denilen yerde kurdurdu. Mekke Devri'nin 7'inci yılında, Kureyş müşrikleriyle Kinâneoğulları burada küfr üzerine anlaşmışlardı. Bu anlaşma gereğince müslümanlar üç yıl muhasara altında çok acı günler yaşamışlardı.
Rasûlüllah (s.a.s.) çadırında gusledip 8 rek'at "duhâ namazı" kıldı, sonra, devesine binerek, Kâbe'ye geldi. Yol boyunca Fetih Sûresi'ni okuduğu işitiliyordu.Deve üzerinde, ihrâmsız olarak Kâbe'yi tavâf etti. Elindeki ucu eğri değnekle hacer-i Esved'i istilâm etti.

   
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol